Milli Bayramlar
Şehir ve kasabalarda bir şenlik havası içinde kutlanan bu bayramların (30 Ağustos Zafer Bayramı,Cumhuriyet Bayramı,Kurtuluş Bayramları gibi) askeri geçitler,fener alayları v.b. "resmi" gösterilerinde gelenek olan tek öğe seğmenler,zeybeklerin özel kıyafetleriyle gösterilere katılmalarıdır.
Ama bu bayramlar nedeniyle resmi gösteriler bittikten sonra,kimi yerlerde gece geç vakitlere kadar işçilerin,esnafın kendi aralarında hükümet ya da belediye meydanında düzenledikleri eğlenceler bu şenliklere farklı bir anlam katmaktadır.
Bu eğlencelere davul,zurna takımları da katılır.Anadolu kasabalarında her yerin kendi oyunları oynanmasına karşılık,İstanbul,Ankara gibi büyük şehirlerde bu toplantılara farklı gruplar gösterileriyle katıldıklarından,eğlenceler bir tür "halk dansları festivali" görünümündedir.
Resmi bayramlarda birçok yerlerde resmi törenlerden sonra bayram yeri olarak nitelendirilen çayırlarda güreşler,koşular ve başka çeşit yarışmalar düzenlenir.
Geçmiş yıllarda siyasi partiler resmi bayramlarda davullu zurnalı eğlenceler düzenleyerek bir yandan bayramların daha canlı geçmelerini sağlamış bir yandan da diğer partilerle bir yarışma ortamına girmişlerdir.Böylece bayram gelenekleri de değişimden payını almışlardır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
30 Ağustos Zafer Bayramı
19 Mayıs ******'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı günün yıldönümü olarak kutlanmaya başlanan ulusal bayram,ilk kez 23 Nisan 1920’de “Hakimiyeti Milliye Bayramı” olarak kutlanmıştır.
1930’lu yıllarda Çocuk Esirgeme Kurumunun gelenekselleştirdiği “Çocuk Haftası”nın (23 Nisan – 1 Mayıs) başlangıcının da bu bayramla aynı güne rastlaması sebebiyle “Milli Hakimiyet Bayramı ” ile Çocuk Bayramı aynı gün kutlanmaya başlamıştır.27 Mayıs 1935’te bu gün,23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanılmaya başlanmıştır. UNESCO tarafından 'çocuk yılı' ilan edilmesiyle de bu bayram,uluslararası nitelik kazanmıştır.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve tek ulusal bayramıdır. ******'ün Türk çocuklarına armağan ettiği bayram dünya çocukları arasında sevgi ve dostluk bağlarının geliştirilmesi ve tüm insanların barış içinde yaşayacakları bir dünyanın oluşmasına katkıda bulunmak için her yıl düzenlenmektedir.
******'ün çocuk sevgisi herkes tarafından bilinmektedir.******'ün manevi çocuklarıyla ilişkisi,o yıllarda yaşayan kişilerin anı kitaplarında yer almaktadır.****** her fırsatta ‘‘Bugünün küçükleri yarının büyükleri” diyerek çocukların toplumların gelişimi için ne denli önemli olduğunu belirtmiştir.
Geleceğin çocukların elinde olduğunu düşünen ******,1924'te ilk Meclis'in açılış tarihi olan '23 Nisan' gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiş ve daha sonra bu bayramı çocuklara armağan etmiştir.1979’dan bu yana her yıl 23 Nisan’da TRT tarafından geleneksel olarak 23 Nisan Çocuk Şenliği düzenlenmektedir. çocukları davet edilmektedir.
Farklı kıtalardan farklı ülkelerden gelen çocuklar gönüllü ailelerin evlerinde misafir edilmektedir.1979'da 6 ülkenin katılmasıyla uluslararası boyutta kutlanmaya başlanan şenliklerde bugüne kadar 87 ülkeden yaklaşık 18500 kişi konuk olmuştur.
Dünyada çocukların sahip olduğu tek bayram olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 83. yıldönümü hepimize kutlu olsun.
30 Ağustos Zafer Bayramı
Kurtuluş Savaşı'nın sonucunu belirleyen Büyük Taarruz'un son günü yapılan Başkumandanlık Meydan Savaşı'nın (30 Ağustos 1922) yıldönümlerinde kutlanan ulusal bayram.
30 Ağustos Zaferi, ilk olarak 30 Ağustos 1923'te Ankara,Afyon ve İzmir'de şenlikler düzenlenerek kutlandı.İzleyen yıllarda ülke genelinde kutlanmaya başladı ve Mayıs 1935'te 2739 sayılı yasayla Zafer Bayramı olarak kabul edildi.
Zafer Bayramı'nda yapılacak törenler 1981'de çıkarılan 3456 ve 4400 sayılı iki bakanlar kurulu kararnamesi ve ekli bir yönetmelikle yeniden belirlendi.Ulusal bayram ve genel tatilleri düzenleyen 17 Mart 1983 tarihli 2429 sayılı yasayla 30 Ağustos gününün Zafer Bayramı olduğu ve o gün yapılacak törenlerin düzenlenmesi işinin Milli Savunma,İçişleri,Dışişleri,Milli Eğitim ve Kültür bakanlıklarına ve bunların yerel örgütlerine verildiği belirtildi.
Zafer Bayramı günü,resmî daireler,kurum,kuruluş ve fabrikalar 1 gün tatil yapar.Bayramın tören bölümünde Ankara'da Anıtkabir'e, öbür yerlerde de ****** anıtlarına ve şehitliklere,Ankara'da genelkurmay başkanı,öbür yerlerde de ordu,birlik ve garnizon komutanlarınca çelenk konur,geçit töreni yapılır.Bayram dış temsilciliklerde de askeri ataşelerin katılımıyla kutlanır.
19 Mayıs ******'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
PROF. DR. DURSUN ALİ AKBULUT (*)
Türk Tarihinde kutlanması gereken günler vardır. Bunlardan biri 19 Mayıs 1919'dur.19 Mayıs 1919 Anadolu'da yeni Türk Devleti'nin fiilen temellerinin atıldığı gündür ve Türkiye Cumhuriyeti tarihimizin başlangıcıdır.
Yüce Önder ******'ün Büyük Nutkunu bu olayla başlatması, doğum gününü soranlara 19 Mayıs'ı işaret etmesi bunun kanıtı sayılmalıdır.19 Mayıs'ın millî bayram olarak ilân edilmesi bu yargıyı daha da pekiştirmektedir.******, gerek Millî Mücadele döneminde, gerekse Cumhuriyet döneminde yurdumuzun birçok şehrini ziyaret etti.Bu ziyaretler,o şehirlerin mahallî övünç günleri olarak kutlandığı halde sadece 19 Mayıs yasa ile millî bayram kabul edildi.
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa,13 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi.İstanbul'da yaklaşık altı ay kaldı. Bu süre içerisinde vatanın kurtuluşu için çeşitli girişimlerde bulundu.
Padişahla birkaç kez görüştü ve ona bu konuda düşüncelerini aktardı.Güçlü bir hükümetin kurulması için çaba gösterdi.Basın yoluyla geniş kitleleri bilgilendirmeye,halkı aydınlatmaya çalıştı. Kurtuluşa giden yolun temel ilkelerini yine bu dönemde ortaya koydu. Bunları çok yakın arkadaşlarına anlattı.
Böylece Millî Mücadeleden yana az sayıda,fakat etkin bir grup oluşturmayı başardı. Millî Mücadele Anadolu'dan başlatılacaktı.Bunun için öncelikle birer görevle Anadolu'ya geçilecek,mecbur kalınmadıkça görev terkedilmeyecek,görevi bırakmak gerektiğinde asla İstanbul'a dönülmeyecek,çalışmalar gayrî resmî bir tarzda sürdürülecekti.
Samsun'dan başlayan süreçte,onun tutum ve davranışları izlenecek olursa bütün bu prensiplere bağlı kaldığı görülecektir.Başlangıçta kendisiyle birlikte Millî Mücadeleye atılan arkadaşları arasında,zorunlu olmadıkları halde İstanbul'dan verilen emirlere hemen uyarak görevini bırakanları,bununla kalmayıp İstanbul'a dönenleri,söz konusu prensiplere aykırı davrandıkları için Nutuk'ta ağır bir biçimde eleştirmektedir.Yüce Önder'i diğerlerinden ayrı ve üstün kılan, azmi, iradesi,kararlılığı,milletine sevgisi ve güveni, zafere olan mutlak inancıydı.
Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliğine atandıktan sonra,heyecanla Harbiye Nezareti'nden çıkarken,"kafes açılmış,önünde geniş bir âlem,kanatlarını çırparak uçmağa"(1)hazırlanıyordu.Oldukça sıkıntılı,zahmetli bir yolculuktan sonra,Samsun'da milletiyle kucaklaştı.
Samsun,mülkî taksimatta doğrudan Dahiliye Nezareti'ne bağlı Canik Sancağı'nın merkez ilçesiydi.Karadeniz kıyısındaki bu şirin kasaba,Birinci Dünya Savaşı'nın yükünü taşıyan yerlerden biriydi.Genel savaş sırasında özellikle Rus istilâsına uğrayan Türk topraklarından göç eden çok sayıda insan buraya gelmiş,kasabanın rengi, havası birden bire değişmiş, yeni gelenlerin barındırılması sıkıntılar yaratmıştı.
Bunlar bir yana, Samsun aynı zamanda Pontusçu faaliyetlerin yoğun olduğu bir yerdi.Karadeniz'de dolaşmakta olan İtilâf donanmasından, Yunan savaş gemilerinin varlığından cesaret alan ve Samsun Rum metropoliti Germanos tarafından örgütlenen Pontus çeteleri sokaklarda dolaşıyor,asayişi ihlâl ediyor, köylere baskınlar düzenliyor,evleri,binaları ateşe veriyor ve korumasız Türkleri öldürüyorlardı.9 Mart 1919'da Samsun'a çıkarılan 200 kişilik İngiliz birliği, Pontus çetelerini büsbütün şımarttı.
Mütarekenin bozulacağı endişesiyle güvenlik kuvvetleri ya kullanılamıyor, ya da asayişsizliği önlemede yetersiz kalıyordu. Bu durumda sırf nefs-i mûdafaa için Türkler de harekete geçince,bu zamana kadar Pontus çetelerinin terör faaliyetlerini seyreden İngilizler,seslerini yükselttiler ve 21 Nisan 1919'da Osmanlı Hükümeti'ne bir nota vererek Orta Karadeniz'de Türklerin hıristiyanları katlettiklerini bildirdiler,bunun önüne geçilmediği takdirde bölgenin işgal edileceği tehdidinde bulundular.Esasında olay bunun tam aksineydi.
İngilizler gerçekleri tahrif ederek,Pontusçuları korumayı ve karışıklıkların devamını amaçlıyorlar bölgeyi işgal etmek için bahane arıyorlardı. İstanbul Hükümeti hemen bölgeye yetkili birini göndermek için kolları sıvadı.Derinlemesine bir araştırmadan sonra Mustafa Kemal Paşa üzerinde mutabakat sağlandı.
Çünkü O, ikinci meşrutiyetin çalkantılı döneminde siyasete bulaşmamış, girdiği bütün savaşlarda zafer kazanmış başarılı bir kumandandı. İşte bu noktada Mustafa Kemal Paşa ile Samsun'un dolayısıyla bütün Anadolu'nun ve Türk Milletinin kader çizgisi kesişiyordu. O büyük insan, sebatla, inançla, doğru bildiği yoldan ayrılmadan Türk Milletinin geleceğini kurtaran kahraman oldu.
Mustafa Kemal Paşa'ya asayişsizliğe neden olan olayları tayin ve tespit ile bunların ortadan kaldırılmasının yanında daha başka görevler ve görevin gerektirdiği yetkiler de verilmişti.
******,söz konusu yetkilerini değerlendirirken, bunları çok fazla bulduğunu ve İstanbul Hükümeti'nin bilerek,anlayarak bunları kendisine vermediğini belirtmektedir.Aynı günlerde ve daha sonra Anadolu'ya bir kısmı şehzadelerin başkanlığında olmak üzere heyetler gönderildi.Bunlar da önemli yetkilerle donatıldılar.
Nasihat Heyetleri, Tahkik Heyetleri,Teftiş Heyetleri adı altında Anadolu'da dolaşan bu kurulların da vatanın kurtuluşu yolunda büyük sonuçlar elde edecekleri bekleniyordu.Basın,bu beklentilere tercüman oluyor,heyetler hakkında geniş bilgiler veriyor,gittikleri yerlerde karşılanmalarından her türlü faaliyetlerine kadar hemen her konuda kamuoyunu aydınlatıyor,hadiseyle birinci derecede alâkadar oluyordu.
Halbuki Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderilmesi İstanbul basınında çok az ve sadece haber niteliğinde yer almaktaydı. Bu da kimden ve ne ölçüde sonuç beklendiğinin bir göstergesi sayılmalıdır.Bu halde esas olan görev ve görevin gerektirdiği yetkiler değil,yetkileri yerinde ve zamanında tam bir liyakatla kullanmak,mutlak zafere ulaşabilmektir. Mustafa Kemal Paşa'nın başarı sırlarından biri de budur.
19 Mayıs,sadece Türk millî kurtuluş hareketinin başlangıcı olmakla kalmadı, yeni Türk devletinin çağdaş değerlerle milletler ailesi içerisinde yerini almasını da sağladı.Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıktığı andan itibaren zihnini meşgul eden problem millet iradesinin devlet hayatımıza yansıtılmasını sağlamaktı.
Hatta denilebilir ki bunu kurtuluşun önüne koymuş millî mücadelenin vazgeçilemez ilk şartı saymıştı.19 Mayıs'ı izleyen günlerde yapmış olduğu yazışmalardaki terminolojiye bakılacak olursa,bu açıkça görülür.
İzmir söz konusu olduğunda "ordu ve millet bu işgalî tanımayacaktır" derken bunu kastediyordu.Samsun'dan Kâzım Karabekir Paşa'ya çektiği telgrafta "millet ve memlekete medyûn olduğumuz en son vazife-i vicdaniye"den amacı da buydu.
Kurtuluş mücadelesi ancak milletle birlikte kazanılabilirdi. Milletle kazanılan mücadeleyi,yine milletle taçlandırmak lâzımdı. Yayın hayatına başlamalarına öncülük ettiği ilk iki gazeteden biri İrade-i Millîye,diğeri Hakimiyet-i Millîye adını taşıyordu.Bu değerler ve kavramlardır ki onu Türk Milletinin kalbinde "milletin kurtarıcısı", "devletin kurucusu" payesine yükseltmiştir.
(*) On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı.1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli başlı devletleri katıldı.Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi.Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar,Fransızlar,İtalyanlar tarafından paylaşıldı.
Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa,19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi.Erzurum'da,Sivas'ta kongreler düzenledi.Mustafa Kemal Paşa "Tek bir egemenlik var,o da Milli egemenliktir.Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." diyordu.Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı.
Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti.Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı.Bir yandan efeler,dadaşlar,seğmenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular.Öte yandan düzenli ordular İnönü'de,Sakarya'da,Dumlupınar'da savaştılar.Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.
Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı. İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu.Bu doğan devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı.13 Ekim 1923'te Ankara Başkent oldu.******; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra,çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı.28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı.Onlara , "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz."Dedi.
29 Ekim 1923 günü ******,milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi.Meclis önergeyi kabul etti.Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu.****** kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.Cumhuriyet'in ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.
Cumhuriyet;yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir.Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir.Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur.Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir